14 Ekim 2014 Salı

ayazında vakitli yürüyüş
hemen arkasına düşmüş bağımlı bir sarılış
ve semtin kaldırımları

bakkalarına girmiş hırsızlar laf arasında çalıyorlar üç beş yalan
yeni komutlar sallanıyormuş balkonlarında
emri antikalaşmış bir küfür de olsa

evrenselliği yitirip
kalıp bir dille
anlatıyor dönen lastikleri
beton beton değilmiş aslında tökezleyince acıtmazmış dizleri

çatlaklar ya da oyuklar diyerek başlıyor muhabbete

sonrasında
bir şeyler yaratıyor
tahta parçalarından

talaş kokulu atmosferinde bir sigara yakıyorum
sıkılmış beynimden
camları soruyorum
ve sonrasında kirine sıkıştırılmış onlarca solucanı

sidik torbaları güneşe tükürük olup
kürklü bir hayvan anlatısında mizahı dengelerken
ciddiyetin o mitolojik meselesini geçiriyor içinden


buruşmuş yüzün de olsa
gününü gün et der gibi dolaptan çıkarıyor metalik mavi bir ressamın alkolünü

fırça kirpiğimden kısa
götürebildiği yere kadar takılıyorum arkasına
boya bittiğinde hafızamın boktanlığından tüzel bir kişilikte can bulmuş bir renk ödünç alıyorum

şu kazalar diyorum
lastiklerin kadifesi mi ?

ya da evim mi halkaya takılmış ?

her şey geçti mırıldamasıyla bir şişe atıyor kucağıma
dudağımın kenarını silmeme neden olan bir hayvanlığa bürünüyorum
her şey yoluna giriyor korkusu ve telaşı

böyle içmezdim ben deyip atıyorum suçu ona

ama suçu suç kabul etmemiş bir kurnazlıkta hataya zorlanmışım
akıllı telefonların kitlesel bir savaş aracı hatta çağın hastalığı getirisinin kaynağı olarak gösteriyorum

konuyu dağıtma çabamdaki gülümseme
yerini dudağın yanak tarafından çekildiği zamana sarılasıya kadar devam ediyor

diyorum ki hiç sarılmadık seninle
kolların olsaydı keşke
rafta rastladığım silik bir kimliksin sen
adın ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder