17 Mart 2015 Salı

Göç


Hırsız büstü demir parmaklıklarıyla koruduğu evin 
duvarlarındaki tablolara yerleştirdiği tozları temizlikten sayıp arada sırada bir üflüyor 
 Daha sonra gözüne kaçanların arkasından sövdüğü koltuğunda 
ukala bir tavırla tekrar doğruluyordu 
 Parmaklarındaki tafonilere sıkıştırdığı sigarasını kendinden uzağa çekerek 
hafif delilik barındıran ifadesiyle şu konuşmayı yapıyordu .
.
- bu tanrının formu , hareketlenmenizi sağladığım için en az o'nun kadar aptalım.
.
Konuşması bittiğinde anekdotlarda yakalanmış davranışların yaşlı depolarına inmek için
başka şehirden çaldığı merdiveni kullanıyor ve orada hala polisler arıyordu onu .
.
Suçlulukla merdivenden inerken tahtaların birleştiği noktalarda bağıran çivileri 
 çivilerin açtığı oyuklarda yaşayan tırtılları seyrediyordu 
 kelebek olasıya kadar 
Şanslı ki merdivende zaman kavramı yoktu 
 evrimi saniyesinde izleyip şer şey olup bitiyor , ayağını sallandırdığı ilk parkeye atıyordu adımını . 
.
Bu yaşlı depo henüz genç ahşap parkelere sahipti 
çünkü üzerinde gezinen ayakların varlığına dair kanıtlayıcı bir can çekişen ses bile çıkartamıyorlardı. Aslında işin kolayına kaçıp yenilenmekten çekinen bir yaşlılığa sahip de olabilirdi bu parkeler . 
.
Her iki ihtimalde de bu sessizliği bozan bir lamba zaten cızırdıyordu tepede .
Filamanda her an sönmeye ramak kalmışlığıyla 
atların yere kapandığı bir bombardımanı andırıyordu .
 Savaş her zaman karanlığı bozguna uğrattığı için
 tamirini erteleyip bu küçük oyununda görebildiği şeylerle kutluyordu aydınlığın zaferini 
.
 Tepede sarkan yılanın ağzındaki güneş zehirli , sikindirik bir lamba işte . 
Sonrasında ise ilk rafta anekdotlarda yakalanmış davranışlara uzanıyordu .
 Orada döküldüğünde yüzünden özrü ve söküldüğünde bedeninden gücü 
 tekrar tozlara söverken buldu kendisini koltuğunda
 ve hala kendisini kimin götürdüğünü bilmiyordu . 
Yeniden şaşkınlığını ve talaşını gizleyen bir sigara yakmaya çalıştı parmaklarındaki tafoniler arasında . Bu defa küfrü tozdan çok ötede bir iklimle mırıldandı .
.

Küfrünün sessizliğinde kendini duyup birden oradan uzaklaşmak istercesine doğruldu
ve kendisini hor görmüş bir dünyaya attı adımını . 
Elinde sönmeye yakın bir sigara
aklında sigarasını ateşleyecek bir şeyin olmadığı bilgisi vardı . 
Yenisini çıkararak eski sigarasının ucundan emdi devamlılığını . 
Şaşkın ve bir o kadar umursamazdı .
 sokakta güneş sadece bir pencereyi yaralamıştı . Orada oturan kişiyi bilmiyordu
 söz konusu diğerlerini de.
Şanslıymış - diye geçirdi içinden . 
.
Çevreyi süzdü , yolun dişiliği taşırken tüm insanlığı üzerinde 
 dükkanların kapıları kapalı
ve camlarda nefeslerin kanıtı buhar bulutları vardı . 
Kimse ölmemişti . Kışı sevmişti ,
kışı seviyordu . 
Kendisini yolun dişiliğine bıraktı 
yol elini kavrıyor ve ona güzel sözler söylüyordu .
 Her şeyden ötede güzel bir yürüyüştü .. 
Geri dönüş yolunu düşünmek için bir sinema salonuna girdi ve vizyondaki filmleri tek tek dolaştı . Her birinde ortalama 2-3 dakika düşünüyor 
uzun ve keskin dalıyor sonrasında diğerine geçiyordu 
 Aslında görsel olarak asla bakmıyordu . Sadece dalgın göz beyne dönüyor
 ve geri dönüş yolunu planlıyordu .
.
 Birden dikkatini bir kız çocuğunun dizlerine çarpmasıyla kaybetti .
 Eş zamanlı bir refleksle adını sordu . biraz eğilerek .
 İlgili ve meraklı canlılıkla beklerken cevabı , küçük kız 'nay' diyerek uzaklaştı yanından . 
.
O an kendisini koltuğunda bulacağını düşündü ama olmadı ,
çünkü küçük kızın yüzü anekdotlarda yakalanmış davranışlara benziyordu . 
 Doğruldu ve bilet kuyruğuna girdi . Herhangi bir filme en önden bir bilet istedi . 
Hala geri dönüş yolu için belirleyememişti güzergahı .
.
molada salondaki ışıklar açıldığında yola koyuldu 
yol dişiliğini kaybetmiş bir kine dönüşmüştü artık . 
Sis , yüzleri yarı canlı kılıyor , kaosu andıran trafik ve öfkeli ayakkabılar beynini uyuşturuyordu . 
.
Sisin arasında ankesörlü telefonda konuşan birini gördü , 
o'na göre bu kişi tüm bu kaostan o kulübede korunuyor gibiydi . 
Nasıl bir şey olduğunu merak edip
tekrar sıraya girdi , sıra o'na geldiğinde içeriden birkaç dakika dışarıyı izledi . 
Sonra ahizeyi eline aldı . 
Ahize , yolun kadınlığının hissettirdiği duygulara benzer şeyler hissettiriyordu .
.
Jetona benzer bir şey attı ama jeton değildi 
jetonu yoktu 
 Dışarıda bekleyen birilerinin olup olmadığına baktıktan sonra 
dudağını araladı ve çeyrek asırlık bir umutla şöyle seslendi .
.
-    koltuğuma götürmeni dilerdim .. tekrardan başlamayı ve hatta belki de seni tanımayı . ama film çok güzeldi , eğer dileğimi gerçekleştirirsen o filmi hiç izlememiş olacağım , o yüzden liste sonlarına ekle isteğimi ..
.
Dışarıda bekleyen birisi ahizenin boşta olduğunu belirten sinyal sesini duydu
 ve kapıyı oynattı
sonrasında O korkmuş ve başı eğik bir selamlamayla adımladı oradan .  
 Bahsettiği şeyler bir yanıltmaydı 
 filmi izlememişti ki zaten molada kaçmıştı oradan . 
Olmayan bir şeyi yanıltmak istemişti .
 Gerçek bir jeton için sorular sordu sise 
Sahi kimdi ? belirsizliğiyle yarılamıştı yolu . 
Anahtarlarını yokladı . Bir kediyle selamlaştılar .
.
Eve girdiğinde masanın üzerinde bir not karşıladı onu .
bilinçli bir lekeyle akmıştı yazı , motife dönüşmüş , özenli göstermişti kendisini . Şöyle yazıyordu .
.
- yaşlı depona in !
.
oldukça sakin karşılayarak oturdu koltuğa 
 etrafa bakınarak - bu defa kendi iradem – dedi . 
Akabinde ekledi -Burayı severim-
.
Sigara yakmadı 
Bir bilye çıkararak cebinden salladı deponun girişine doğru . 
Merdiveni düşündü , onu çaldığı şehri hatta polisler tarafından hala aranıyor olabileceğini . 
Botlarının bağcıklarını çözdü , kışı seviyordu ama onları çıkarmadı . 
Deponun giriş kısmına doğru yürüdü . İpe basması kaçınılmaz olsa da , ipler de onunla attı adımını , bu ilk birlikteliğiydi
yolun kadınlığında ya da ahizede aldığı hisle eş değer . 
Kapağı açtı ve merdivenle selamlaştı.
Merdivenden inerken gülümsüyor bir şarkıyı mırıldanıyordu .
 Parkeye uzandığı ilk adım korkunç bir ses çıkarmıştı .
 Uzun bir süre geçmişti anlaşılan . Parkeler yaşlanmış ve tepede sarkan yılan ölmüştü . 
Işık yoktu , karanlıkta ilerledi . 
Anekdotlarda yakalanmış davranışların olduğu rafı kör elleriyle aradı 
bağcığını çözdüğü botların birlikteliğiyle bir şeye takıldı ..
Bunlar raflarıydı Ve hepsi kırılmıştı 
 küçük parçalara ayrılasıya kadar baltalanmışlardı .
O an acı duydu 
yüzünü sıktı ve yukarıdaki koltuğunu düşündü . Orada olmak .
.
Kırık rafları yerden alırken biraz toz yuttu , küfrü düşünmedi bu kez .
 Karanlığın içinde başka biri daha vardı çünkü . Notu yazan , raflarını kıran , zamanı geriye çeviren
 ve onu bayıltıp koltuğa çıkaran kişiydi .
.
Filamanda da atlar yerdeydi ama hala kalkmaya çabalıyorlardı . 
Bu o kişiyi anlık görmesi için biraz aydınlık demekti . 
Fakat geniş bir depoydu . Filamanda atları bir saniyelik canlılık gösteriyordu 
 bir saniyelik direniş . 
Yani karanlık ilk savaşını kazanmaya çok yaklaşmıştı .
.
Durduğu yerin batısına , güneyine ve doğusuna bakmak için ilk 3 atı harcamıştı bile
oysa sadece karşısına bakması yeterliydi ama şansızdı tahminlerinde .
 Kimseyi görememişti . 4. atın ayağa kalkmasını bekledi filamandada.
.
Aydınlandığında karşısı , aydınlandığında kuzey , aydınlandığında soğuk ve aydınlandığında korku , 4. at çoktan ölmüştü.
.
Akabinde tepede sarkan ölü yılanın ağzındaki güneş de patlamıştı . 
Bu karanlığın zaferi kutlamasında atılan havai fişeklerdendi .
 Anlık gördüğü şey her neyse karanlığın içinde apar topar çıktı merdivenlerden .   
Koltuğuna oturdu ve sigarasını yakmak için bir ateş aradı . 
Mutfak rafında duran son kibrite gülümsedi . 
Yüzü beyaz ve mordu .
 İki rengi taşıyabilen bir hisse sahipti aceleliği . Tekrardan depoya indi , sigarası yanıyordu . merdivenlere veda edercesine gülümsedi , yarım yüzüyle . 
İndiğinde parke hala yaşlıydı , ses inanılmaz artmıştı .
.
ve merdiveni kaldırarak yukarı doğru fırlattı 
 Artık bu depodan çıkmak imkansız hale gelmişti 
 Sigarasını yakmış ama çekmemişti henüz   
 biraz yürüdü . Önce botlarını kesti , tepede sarkan ölü yılanın ağzındaki güneş parçaları 
Ama hissetmiyordu , yolun kadınlığı hala aklındaydı , bağcıkları da . 
Sigarasını çekti ve o an oluşan aydınlık topraklarını tekrardan geri aldı karanlığından elinden .  Tepede sarkan ölü yılanın derisini bileğine dolamış bir kadındı karşısındaki 
Bu betimleme yeterliydi . O kızarıklıkta tasvirlenmesi imkansızdı çünkü. 
Sigara ışığında dans edecek kadar da mutluydu . 
Tüm bunları sanki yılanın derisine  sahip olmak için yapmıştı. 
Adam savaş yorgunu bir zaferle dönerken toraklarına , tekrar açtı dudaklarını . Seslenişten ve istekten uzakta bir sesle .
.
beni koltuğumda sıfırlayabilirsin tekrar ,  bir telefon açtırabilirsin hatta kendine . Bir bilet dahi aldırabilirsin üstelik en önden ve beni kaybettirebilirsin zamanda .. Bileğine sardığın şey güzel yetenek ki anekdotlarda yakalanmış davranışların raflarını tekrardan yapabilirsin de bu zor değil .  Parke aralarını doldurursan da zaten gençleşir onlar . Her şey eski halini alır . Tepede sarkan ölü yılan sende kalsın , bu son sigara . Karanlığa da alışılır ama yeteneğin için bunca gürültü fazla . Şimdi emri ödeşelim . Koltuğa götür beni !

O an ikisi de merdivenin olmadığı çıkışa baktılar . Şehri tepeden izleyenlerle aynı buhran .

.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder