26 Eylül 2017 Salı

Sandalyenin Sandalyesi

.

trilyona vuruyorken milyon
değmez sandığı abaküste 
rakamlar boğuşturuyor
ve
gişesinde elleri ceplerinde yumruğu
flu gözlerinde sıkılıyor
.
ben zaman zaman bu renge gri derim
.
bu gişenin önünde
değinmek istemediğim
bir biletin kuyruğu asık 
fakat
burada yücelik ucuz bir metot
.
şampanya kapakları gibi ruhlarınızı ve kutuplarınızı
daha yükseğe fırlatabilirim
.
ama burada her şey ters
aşağı & yukarı
.
sıçrayış
bu bir nevi
çakılmaktır
.
sarılmaktır şantaj ruhlarımıza
veya
karaborsadan bir mor saat takmaktır kollarımıza 
.
aksettiğim ıslıkla
boşvermişiz bizi
tiz tuvalde 
.
zihnim buluştuğu meteorda
..
sizlere ikramda bulunacağım
.
meyvelikte çürük meyveler
kara deliklerden duyduğum sesler kadar
tekil değiliz
.
masanız güzel
sandalyenin sandalyesi
.


In this place
I saw your face
But I’m losing grace
In a broken place

I’m calling out your name
As I walk along the river
I’m looking for the place
Where my soul dwells forever
I hear footsteps creeping up behind
Saying ‘You don’t have to be alone, you know’

Come home
Don’t think just feel
I promise it will heal
Behind your disguise
Runs beauty for miles
I see loneliness
In weary eyes
I’m heaven blessed
But I’m equally blind

I’m calling out your name
As I walk along the river
I’m looking for the place
Where my soul dwells forever
I hear the footsteps
Creeping up behind me
Saying ‘You don’t have to be alone you know’

Come home


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder